Bütün yaz, deniz tatili yapmak için sadece dört günüm vardı.
Önümde denizin çarşaf gibi gerildiği balkonda oturmak için sabırsızlanıyordum.
Belki bu anlardan birinde birkaç cümle karalamak nasibime düşer diye antika
bilgisayarımı da tatile götürmeye karar verdim. Bunun için de yola çıkmadan bir
gün önce gidiş-geliş üç saatimi harcamayı göze alarak öğrenci evime gidip
bilgisayarım ve birkaç kitabımı yüklenip eve döndüm. Tatil için gittiğimiz
dairede 6-7 kişiydik. Dolayısıyla pek de oturup bir şeyler yazacak ortamım da
modum da olamıyordu. Bir gece herkes yataklarına çekilince bilgisayarı alıp
balkona çıktım. Bizim daire uyumuştu ama tam kapının önündeki parktan çoluk
çocuk sesleri henüz kesilmemişti. Üstelik Ünsal Kaptan’ın teknesinin tüm
gayretiyle yanan neon ışıkları çok gözümü alıyordu. Demek ki doğru zaman değil
deyip uyumaya karar verdim (zamanın da yerin de insanın da doğrusu benim için çok önemlidir). Ertesi akşam, televizyonda denk geldiğim acıklı
diziden olsa gerek, biraz efkarlanmıştım. Çay faslımız bittiğinde doğru zamanın
o akşam olduğunu düşünerek evdekileri dışarda dondurma yemeye göndermeye
çalıştım. Tahmin edersiniz ki etrafta keyifli bir sohbet dönerken, kendinizi
dinlemenin bir yolu olmuyor. Tüm çabalarıma rağmen herkesin üzerine çöken o
tembelliği yenemedim. Belki de hayat, yaptığım bu sinsiliğe karşılık benden
intikam alıyordu. Hasılı, o akşam da bilgisayarı açmak nasip olmadı. Ertesi gün
öğle vaktinde “artık yeter!” deyip açtım bilgisayarı. Fakat o da ne?! Ekran
kapkaranlıktı. Şifremi girmem gerektiğini hatırlayıp tuşladım ama hala
karanlıktaydım. Yahu sağda solda hakkında “antika” diye konuştuğumu duyup
alındın mı, n’aptın? Açıp kapamak, bataryasını çıkarıp takmak ve tokatlamak
gibi birtakım Türk adetlerini yerine getirdim ama tık yoktu. Ya sabır çekip
çantasına geri koydum. Ta öğrenci evime gidip aldığıma mı yanayım, bir de
üstüne tatile taşıdığıma mı yanayım bilemedim. Yani tamam, ben kendimi
bahtsızlık ve uğursuzluk gibi şeylerle suçluyordum ama o kadar da değilimdir
canıım. O kadar mıyım yoksa? O kadarmışım. Tatilden eve döner dönmez
bilgisayarı tekrar çıkardım ortaya. Deniz, kum, güneş derken ilgilenememiştim
ama artık bir hasar tespiti yapmam gerekiyordu. Bastım düğmesine. Öyle güzel
ışıldadı ki ekranı. Öyle sapasağlam açıldı ki.
İşte, bu benim hayatımın
özetidir.
Yayalım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder