16 Ocak 2022 Pazar

Yeni Kabuğum

Bugün 27 yaşıma giriyorum. Gelişim psikolojisinde “genç yetişkinlik” olarak adlandırılan dönemdeyim. Annemin bana kızdığında “30 yaşında kadın oldun” diye kızacağı yaştayım. Bundan böyle yapacağım hatalar için kimse “O daha çocuk” diye aklayamayacak beni. “Yaşlandı artık canım” diye mazur görülmek içinse çok gencim. Yahut ben bugün verdiğim kararlar için annemi, babamı, yetiştiğim ortamı ya da çocukluğumu suçlayamayacağım. Bunların hiçbiri yirmi yedi yaşa özel değil elbette. İnsan bir noktada hayatının sorumluluğunu başkasının üzerine atmanın çok kolay, tatlı ve anlamsız olduğunu kavrıyor. Samimiyetten küçük bir pay aldıysanız bu tatlı kandırmaca oldukça tatsız bir hal alıyor. Otuza bu kadar yaklaşmışken kendim adına uzun zamandır aklımdan geçen bu düşünceleri kayıt altına almak istedim.  

Üniversite yıllarımda hatırı sayılır derecede neşeli, kahkahalı, iyimser bir gençtim. Mezuniyet günümde zirveye ulaşan mutluluk seviyem ise zaman geçtikçe düşmeye başlamıştı. Mezuniyet sonrası yapmayı planladıklarımla arama bazı akademik hayal kırıklıkları ve gelecek kaygısı girdi. Sonra da arkadaşlarımın “Neden eskisi gibi neşeli değilsin? Artık daha durgunsun. Neden böyle oldu?” sorularına muhatap oldum. Ben bu halimi onlar dikkat çektikten sonra fark ettim ve ben de onlar gibi cevap aramaya başladım. En sonunda da art arda gelen hayal kırıklıklarının bu durağan halimin müsebbibi olabileceğine karar verdim. Fakat bu yazıyı yazmaya koyulduğum on dakika öncesinde şöyle bir aydınlanma anı yaşadım: “Yirmi yedi yaşına geldin Hayru! Artık olgunlaşman için sebep aramasan mı?!” Evet, ben bile yirmi yedi yaşıma giriyorum. Artık “üniversite zamanı neşesi” üzerimde deli gömleği gibi durabilirdi. Yaşıma ve yaşadıklarıma uygun yeni ve daha güvenli bir kabuğum var artık.  

Son birkaç yılım bu dünyaya geliş amacımı anlamaya çalışmakla geçti desem yalan olmaz. Bir sınavın içinde olduğumu ve Allah'ın rızasını kazanıp ahiret mutluluğuna ulaşmak için Allah'a kulluk etmeye geldiğim bilgisi çocukluğumdan beri okuduğum kitaplarda yazıyor zaten. Ama bunların dışında bu dünyada ben bu özelliklerle, huylarla neden varım? Rabbim benden ne yapmamı istiyor olabilir soruları Taha abinin (Kılınç) cevabını bulmamızı tavsiye ettiği sorulardı. Benim potansiyelim nedir? Benden ne yapmamı istiyorsun Allah’ım? Peygamber Efendimiz bir işin ehline verilmesi gerektiği konusunda Müslümanları uyarmıştı. Acaba bizim ehli olduğumuz, en iyisi olduğumuz işler nelerdi? Bu soruları sormak için geç kalmadığıma seviniyorum. Ama kimileri için de geç kaldıklarını düşündükleri zaman kendilerindeki potansiyelleri açığa çıkarmak için doğru zaman olabilir. Bu yazının karamsarlık içermesini istemiyorum. Bu ay öğretmenlikte bir ayımı doldurdum ve artık kalben tamamen mutmain olduğum bu gerçeği öğrencilerle de paylaşıyorum: Allah her insanı kendisine özel bir yetenekle donatmış da bu dünyaya göndermiş. Peki senin yeteneğin ne? Çok iyi bir dinleyici misin? İnsanları konuşmalarınla sakinleştirebiliyor musun? En karmaşık konuları bile açıklayıp öğretmekte çok mu iyisin? Çok mu lezzetli yemekler yapıyorsun? Bir tarif üretmek senin için çok mu kolay? Hiç zorlanmadan hayranlık uyandıran bir resim çizebiliyor musun? Bunlar etrafımdaki insanlarda fark ettiğim özel yeteneklerdi. Gerçekten etrafımdaki herkesin bir şeyi diğerlerinden çok daha iyi yaptığını fark etmiştim. Hâl böyle olunca insanın kendisi üzerine hiç düşünmemesi, Allah'ın ona verdiği yeteneğin hiç farkında olmaması ve bunu hiçbir zaman O'nun rızasına uygun şekilde kullanmayacak olması üzücü.  Fakat geçim derdi, çoluk çocuk yahut türlü türlü imtihanlar sonucu dönüp kendilerine bakamayan insanlar azımsanmayacak kadar çok ve hayata ayak uyduramamak kadar normal bir durum da yok. Dolayısıyla şu zamanlarda bir insanın içine dönmesi ve orada bir şeyleri yoluna koyma gayreti bir lüksü de barındırıyor içinde. Belki de bu yüzden herkes başka başka şeyler üzerinden imtihan oluyor. Herkesin imtihanları da koşulları da biricik. Bu da bize adaletin eşitlikten daha fazla ferahlık ve kolaylık sağlamasını açıklıyor.   

Burada bir virgül koyup yeni güne geçmeden yazıyı bitirmeliyim. 2015’ten bu yana Hayru büyüyor. 

 Okuyanlara, yanımda olanlara sevgilerimle...