21 Kasım 2019 Perşembe

Muhabbet Bağına Girdim Bu Gece

   Beni benden daha iyi bilebilecek birisi çok karamsar ve ümitsiz olduğum haberini getirdi geçtiğimiz haftalarda. Kendimi yokladım. Bu mümkün olabilir miydi? Peki ya arkadaşlarımı cesaretlendirmek için yaptığım onca konuşma, onları vazgeçmekten vazgeçiren iyimserliğim? Hepsi geçmişte mi kalmıştı? 
   Birilerinin sizi kendinize getirmesi için bilmediğiniz, yepyeni şeyler söylemeleri gerekmez her zaman. Doğru zamanda yapılacak küçük bir vurgu, farkında olmadan halının altına süpürdüklerinizi orada çok birikmeden önce karşınıza getirebilir. Karamsarlık ve ümitsizlik uyarısı da bu nitelikteydi benim için. Hatta bunu ilk duyduğumda bir miktar kırıldım. Çünkü çok değil iki sene öncesine kadar kendimi bu yüzyılın ümitvârı olarak tanımlıyordum-ki böyle mübalağalı ifadelere bayılırım. O ilk şok anından sonra beni başkalarının da farkına varacağı kadar karamsar ve ümitsiz yapan şeyin ne olduğu üzerine düşündüm. Neyse ki yanıtı çok uzaklarda aramadım. Teknoloji olmasa tuhaflıklarımız için kimi/neyi suçlayacaktık acaba? Ben karamsarsam, canım sıkkınsa, saçım dökülüyorsa bunun sorumlusu elbette Instagram'dır!! Şaka bir yana, neden karamsarlaştığımı düşünürken bu olumsuz düşüncelere tamamen ruhumu teslim etmem için gerçek gerekçeler bulamadığımı fark ettim. Elbette her insanın sahip olduğu kadar dert bende de mevcut. Ama hissettiğim karamsarlık ve ümitsizlik hissini destekleyen bir yaşanmışlık yok. O halde ya hayatımı başka hayatlarla karşılaştırıp kendime mutsuzluk payı çıkarıyorum ya da başka hayatlarla çok ilgili olmaktan kendi hayatıma karşı körleşmişim, sahip olduklarımı takdir edemiyorum. Bu öyle bir nokta ki hangi seçeneği seçsem doğru şıkkı işaretlemiş oluyorum. Hasılı bu beyin fırtınasının sonucunda instagram hayatıma iyimserliğimi geri kazanana kadar ara verme kararı aldım. 
   Instagram'la arama mesafe koyduktan bir hafta sonra kendimi yokladım. O bir hafta içerisinde gelecekte yapmak istediklerimle ilgili sahici planlar yapıp harekete geçmiştim. Bir derede sürüklenen ağaç dalları misali akıp geçen zaman içerisinde ne yaptığımı tam bilemez halde bu hayattan geçip giderken birden bir el beni o coşkun suların içinden alıp dere kıyısında bir çınarın dibine bırakıvermişti. Bir anda tıkır tıkır çalışan saatin farkına varıp neredeyim, ne yapıyorum, ne yapmam gerekiyor sorularını sorma imkanı bulmuştum. Ve o bir haftanın sonunda zihnimde sadece kendi hayatımda olup olacaklar ve yanımdaki bir avuç insanın hayatının bilgisi vardı. Dünyaları doldurduğum zihnimde kendim için biraz yer açıp o boşlukta derin bir nefes aldım. Kendime dert edindiğim şeyleri düşündüm. Şimdi düşünüyorum da geçtiğimiz ilkbaharda kendime "Hayatımda olmayan şeyleri değil, olan şeyleri düşüneceğim." diye söz vermiştim. Başkalarının sözlerini kolay kolay unutmazken kendime verdiğim sözü ne çabuk silmişim hafızamdan. Sanıyorum insanın kendine her gün sorması gereken bazı sorular, hatırlatması gereken bazı sözler var. Eksiğiz, unutuyoruz.
   Geçenlerde bir arkadaşımın evine gittim. Uzun zamandır görüşmeyen birkaç arkadaş bir masanın etrafında toplandık, iki saat durmaksızın konuştuk. Bir an geldi, arkadaşım çok önemli bir hatırasını anlattı, bizler meraklı ve gülen gözlerle onu dinledik. Başka bir an ben konuşmaya başladım, her biri ilgiyle dinleyip karşılık verdi. Hep birlikte gülüp hep birlikte kederlendik. Akşam eve dönüş yolunda içimde uzun zamandır hissetmediğim bir sevinç vardı. Sabahtan başlayarak o günü düşündüm bu sevincin sebebini bulmak için. O sabah hazırlanırken sanki kendi evimden kalkıp başka bir semtteki evime gidiyormuşum gibi hissediyordum. İlk defa gideceğim o evde kendi evimdeymişim gibi rahat edeceğimden bir şekilde emin olarak hazırlanmıştım. Oraya varıp arkadaşlarımla bir araya geldiğimde ne anlatsam beni ilgiyle dinleyeceklerini biliyordum ve ne anlatsalar dinlerdim. Yalnızca bunlar kalbimin pırpır etmesini sağlamıştı. 
   Bu tecrübe bana huzurlu hissetmek için illa çok katlı evlerin, lüks arabaların ya da atanmış öğretmen maaşının-kedi burada uzanamadığı ciğere murdar diyor- şart olmadığını hatırlattı. Bunlarla huzurlu hissetmek de ayıp değil, imkanı olan hissetsin. Ama dinlendiğinizden ve sevildiğinizden emin olduğunuz bir dost meclisi de sizi, toplu taşımada insanları akıl sağlığınızdan şüphe ettirecek kadar gülümsetebilir, aklınızda bulunsun :)

Not: Dışardan huzur takviyesi almak isteyenlere Mustafa Kutlu'nun "Nur"u yazarın tavsiyesidir.