24 Kasım 2018 Cumartesi

Kabullenmek

    Ne kadar zaman geçti aradan? Yedi ay mı? On yıl mı? İkisi de olabilir. Yazı yazmaya ara verdiğim süre içerisinde kendi kendine konuşma işini çok geliştirdim. Öyle ki az kalsın youtuber oluyordum! Elbette konuşmak yazmaktan daha kolay ama ben o piyasa için fazla içe kapanığım. Ekranın arkasına saklanıp gizliden gizliye bir şeyler karalamak mizacıma daha uygun. Neşet Ertaş'ın "Sevda sırrınan olur." dediği...
   Bu yılın tam bu aylarıyla ilgili aklımda çok güzel planlar vardı. Başıma geleceklerden habersiz neredeyse adım adım her şeyi kurgulamış, gerçekleşmesi için de gerçekten çaba harcamıştım. Ama olanlar oldu, o güvendiğimiz dağlar eridi, planlarımız bozuldu, Allah'ın bir takdîrinden başka bir takdîrine savrulduk. Ama şuna emin olduk ki, makam mevki sahipleri hayallerini yıktıkları gençlerin isimlerini çoğu zaman hatırlamazlar. Ama eminim ki o gençlerin de benim gibi gözünü intikam hırsı bürümüştür :) Şaka bir yana, başımıza bir olumsuzluk gelsin veya gelmesin her yeni durum ardından bir bocalama sürecini de beraberinde getiriyor. Tamam, ben hayalini kurduğum akademik kariyerin daha ilk basamağında bazı "hesap kitap" işlerinin arasında harcanmıştım ama başına çok güzel şeyler gelen insanlar da vardı. Evlenmek, çocuk sahibi olmak, ya da üniversiteyi bitirip nihayet küçük de bir gururla baba evine dönmek. Bu insanların nihayet huzurlu ve tasasız olduklarını düşünürüz. Resmen işsiz ve plansız programsız kaldığım aylar içinde biraz gözlemle bazı şeylerin hiç de uzaktan göründüğü gibi olmadığını kavramış oldum. Öncelikle benim için bambaşka bir süreç başlıyordu. Üniversite bitti, arkadaşlarımla kaldığım evden ayrıldım, ailemin evine yerleştim, artık nihayet dersler ve sınavlar bitti derken yüksek lisans ve iş bulma kaygılarım baş gösterdi. Kuzenim bu aralarda "mezun depresyonu"na yakalanabileceğim konusunda beni uyardı. Ben de "yok canım, sonunda bütün dertlerden kurtulmuşken depresyona girmeye hiç niyetim yok" diye karşılık verdim. Bilin bakalım kim haklı çıktı? Öncelikle Fatih gibi bir yerden şimdi yaşadığım evime dönmek, İstanbul'dan ayrılıp Muğla'da bir sahil kasabasına taşınmakla eş değerdi. Böyle bir hayali olan varsa vazgeçin beyler, hiç de hayal ettiğiniz gibi değil. Beş yılımı metropolün göbeğinde geçirip on dakika yürüyerek en sevdiğim mekanlara ulaşabiliyorken, yürüyerek varacağım en renkli yerin hakmar olduğu bir mahalle tabii beni pek tatmin etmedi. İhtiyacım olduğu her anda yalnız kalamamak, yazı yazacak fırsatlar yaratamamak, bütün bu mezun depresyonuma bir de entelektüel bunalımların eklenmesine neden oldu. Oysa okul bitmişti, artık her şey daha kolay olacaktı.
  Başka bir olaya bakalım. Bir bebeğiniz oldu, çok istediğiniz bir durumdu zaten. Heralde hiç şikayet etmeden gecenizi gündüzünüzü ona vermeniz, "anayım ben ana" diye birden bire aylarca uyku uyumadan dayanabilmeniz, günlerce hiç kollarınız ağrımadan kucakta bebeğinizi gezdirebilmeniz gerekiyordu. İnstagram anneleri gibi uyurken bile özlemek, baby shower partisini düzenlemek, mevlidinde pudra pembe elbiseyle boy gösterip etrafa neşe saçmak ve bu arada beyine pudra pembe kıravat satın almayı da atlamamak! Bu süreçte hayatınızdaki bu büyüük değişime ayak uydurma problemi yaşamanız, kendinize ve hayatınıza yabancılaşmanız, baş edemediğiniz anlarda telaşlanıp yetersizlik duygusu hissetmeniz ve bunlar için bir de kendinizi suçlu hissetmeniz olacak iş değildir! Ya da en basitinden evlenmişsinizdir ama yeni hayatınıza uyum sağlamak, evinize alışmak, ailenizin kardeşlerinizin yokluğuna alışmak kolay olmuyordur. İnstagram gelinleri gibi altı ay sonra Gelin Evi'ne başvuramazsınız ya da takipçilerinizi sunum manyağı yapamazsınız. Çünkü hayatınızdaki her şey çok yeni ve bir o kadar da korkutucudur!
  Kuzenimle her zamanki sohbetlerimizden birinde "Bütün iş başına geleni kabullenebilmekte. Kabullendikten sonra her şey daha kolay oluyor." demişti. Benim hikayemde, gelecek planlarımın bir anda tepe taklak olmasıyla ilgili durmaksızın sızlandığım, sürekli bir suçlu aradığım ve anlaşılmadığımı düşündüğüm bir ara Gökhan Özcan'ın bir köşe yazısına rastladım. İçimde kopan fırtınaları bilir gibi şöyle yazmıştı:
"'Hiçbir şeyi değiştirmeye gücüm yetmiyor' dedi sıkıntıyla biri. 'Belki de sadece bunu kabul etmelisin' dedi gülümseyerek yanındaki."
O sayfalarca yaz yaz bitiremediğimiz, konuş konuş tüketemediğimiz sıkıntılarımızın çaresi çoğu zaman birer kelimeyi geçmiyor. Kabullenmek, affetmek, sevmek...