12 Aralık 2017 Salı

Kınalı Keklikler

   Sırtını yasladığı ağacın dalları arasında atışıp duran kınalı kekliklerin sesine uyandı. Elleriyle yüzünü ovuşturup ayılmaya çalıştı. Üzerine düşen yaprakları silkelerken "Eh be kızlar, bırakmadınız ki şu rüyanın sonunu göreyim." diye söylenerek az ilerideki kürünün başına bağladığı atının yanına gitti. Kendisinden tarafa bakmayan atı Gümüş'ün yalnızlıktan sıkıldığını anlayınca mahcup mahcup önüne baktı. Gönlünü almak umuduyla sırtını sıvazlayıp af diledi. 
   Biraz sonra bütün mahmurluğunu üzerinden atmış,  neşesi yerine gelmişti. Gümüş'e haylazca laf attıktan sonra avcunu oluğa dayamış, döke saça su içiyordu. En son bütün kafasını suyun altında sokup "Allaahh!" diye çığlığı bastı. Eteklerinde uykuya daldığı dağdan gelen buz gibi su tüylerini ürpertmiş ama temiz yüzü kocaman bir tebessüme teslim olmuştu. Altın rengine dönük saçları suyla birlikte koyu kahveye çalıyordu. Atına çapkın bir bakış atıp "Yolumuz uzun Gümüş Kız, bir daha böyle serin suyla karşılaşır mıyız bakalım?" deyip sırtına atladı. Köyde onun bu çapkın gülümsemelerinden nasibini alamamış kız pek azdı. Biraz alaycıydı felan ama iş çalışkanlığa geldi mi, herkes güvenirdi Altın Çocuk'a. 
    Ağır ağır yol alırken saat ikindiyi vurmuş, yolu yarılamışlardı. Güneş yüzünü yakmış, iki saat önce kana kana su içen kendisi değilmiş gibi susamıştı. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla hesabı Gümüş'e seslendi: "Dayan kızım! Şu vadiyi bir geçelim, su bulacağım ben sana." Vadiyi aşıp tekrar ormana girdiklerinde suyu gür bir kürünün başında mola verdiler. Sabah evden çıkarken çantasına atmayı akıl ettiği hurmaları çıkardı. "Sen de ister misin kız?" diye Gümüş'e uzattı ama hevesli bir geri dönüş alamayınca kendisi yemeye koyuldu. Bir yandan da bugünkü işini  anlatıyordu: "İki gün önce  emmioğlu gelmişti ya hani. İşi düşmese gelmez ya işte, Allah'tan bu sefer ekmeğimi kazanacağım bir iş tutup getirmiş. Kasabaya turist bir kadın gelmiş. Gördü tabi mis gibi memleketi, neymiş efendim evine dana postundan halı istiyormuş. Bana da aşağı köydeki Adem Ağabey'den o postu alıp götürmek düştü işte." 
   Kafasını yeşilliklere gömmüş karnını doyuran atına dönüp gülerek: "Allah'ın işini görüyor musun Gümüş Kız? Sen kalk dünyanın bir ucundan gel, bizim Adem Ağabey'den dana postu al. Dünya sahiden dedikleri kadar küçükmüş." diye takıldı. Biraz dinlendikten sonra tekrar yola düştüler. Gökyüzünün rengi kızıla çaldığında tanıdık bir ses duydu Altın Çocuk. Kafasını kaldırdı, başlarında ötüşen kınalı keklikleri gördü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder